Kafamı fazlasıyla kurcalayan bir konu var, aslında pek kolay çözüme kavuşturulacak bir mesele değil ama yine de kafamda bu düşünceyi organize etmem gerekiyordu.Tabi bende hemen koştum bloğa...
Pek çoğumuz 'hayatın anlamını' mutlu olabilmek olarak tanımlıyoruz. Kafamı kurcalayan konu; serbest piyasalar ve insanların mutluluğu arasındaki bağlantı yanı dünya ve günlük hayatlarımız değiştikçe, dünyadaki ortalama mutlulugun ne şekilde etkilendiği. Amacım, insanların hayatlarına verdiği değerle serbest piyasalar araşındaki ilişkiyi görmek.
Mutluluk çok göreceli bir kavram, bu yüzden 'mutlu olmak için şunu şunu yapmak lazım' gibi bir tavır takınmak yanlış olur. Örneğin pek çoğumuzu mutsuz edebilecek bir ölüm haberi bile, kimi için(50 yıldır para bekleyen mirasyediler, çok acı çeken bir hasta ve yakınları) bir mutluluk oluşturabilir. Fakat, mutluluk kavramını 'insanların hayattan aldıkları değer daha doğrusu insanların 'yaşam kalitesine' endekslersem pek çok göreceli kavram ortadan kalkıyor.
Bunu sadece yaşam kalitesine endekslemekte yanlış olur, insanların yaşam kalitesi beklentisi ve gerçekleşen yaşam kalitesi arasındaki fark(değişken X olarak tanımlayalım - sıfır en yüksek oluyor) olarak tanımladığım mutluluk, göreceliliği ortadan kaldırır çünkü yaşam kalitesi ve beklentisi 100% olmasa da ölçülebilen birşey. Tabıkı değişken X, tam olarak mutluluktur diyemem çünkü pek çok faktörü sabit tutmuş oluyorum(aile durumu gibi) ama insanların mutluğu ve değişken X arasında bir regresyon yapılsa, büyük ihtimalle 'manali' sonuçlar elde ederiz. Bu bir varsayımdır fakat yabana atılacak gibi de değil.
Örneğin, kabilesinden başka adam tanımamış, kabilesinden başka yer görmemiş bir kabile şefinin X değişkeni sıfırdır yanı en yüksek değerdedir, çünkü ihtiyaçlar hiyerarşine göre en tepelerideki ihtiyaçlarını bile karşılayabilmiş, bir nevi tatmin olmuştur. Taş devrindeki 'mağara ekibinin' lideri için de bu böyledir. Günümüz dünyasında ise 100 yaşına kadar yaşamış bir CEO'nun bu açıdan mutlu olduğu kesindir.
Jared Diamond'un efsanevi kitabı 'Tüfek, Mikrop ve Çelik' şöyle başlar. Bir Yeni Gineli yerliö Diamond a "Neden beyaz adamın bu kadar çok kargosu(işlenmiş malı) var ama bizimki bu kadar az?" sorusunu yöneltir. Bunun üzerine Diamond uzun süren araştırmasına başlar ve cevabı bulur; tüfek, mikrop ve çelik. Bunlar tarihsel bakış açısıyla elde edilmiş sonuçlardır fakat benim bakmak istediğim nokta kapitalizmin, serbest piyasaların ve dolayısıyla küreselleşmenin tavana vurduğu bugün.
Gerçek şu ki, yaşam kalitesinin en önemli belirleyici etkeni sağlıklı olarak yaşayabileceğimiz yıllardır. Bu rakamlar dünya ortalaması olarak, 1850 den beri artış göstermektedir. Bunun insanlığın varoluşundan beri yükseldiğini savunulabilir ama bu trend yeni bir trend çünkü 1850 de sağlıklı yaşam beklentisi 38.3 yıl, yanı 25 yıl daha düşüğü insan ırkının sonu anlamına geliyor. Halbuki, bu ortalama 1850 den beri, neredeyse 30 yıl artıp 'canımıza can kattı'. Bu bilgi, nüfus patlamasının da sebebini açıklar nitelikte. Türkiye için bakarsak, memleketimizin yarı-planlı ekonomiden daha serbest bir ekonomiye geçişi Turgut Özal dönemine rastlar. Aynı zamanda, bu dönem bizim dünya ortalamasını aştığımız dönemdir. Tüm bu veriler bir tesadüf olamaz!
Tabi bu analizi yaparken yine katı varsayımlara başvuruyorum. Önce mutluluğun yaşam kalitesiyle alakalı olduğunu varsaymıştım, şimdi ise yaşam kalitesinin hayat beklentisiyle ilişkili olduğunu varsayıyorum. Fakat bu varsayımlar, bana göre, su götütür cinsten değil. Hayat beklentisiyle, mutluluk arasında bir regresyon yapsak, sonucun 'manali' çıkacağını düşünmekteyim.
Değişken X e dönersek, insanların yaşam kalitesi beklentisinin arttığı kesin. Peki gerçekleşen yaşam kalitesi arttı mi?. Önce sunu söylemem lazım: eğer gerçekleşen yaşam süresi artmasaydı, beklenti zaten artış göstermezdi. yani bir insanın tüm tanıdıklarının 50 yaşında ölmesi fakat kendisinin 70 yaşında ölmeyi beklemesi mantık dışıdir. Beklentiler, şimdiki gelişmelere göre şekillenir. Bu açıdan bakarsam, bugünün değişken X’i 100 yıl öncesinin değişken X’ine 'en azından' eşit.
Fakat bu olaya emperyalizm penceresinden, yanı değişken X in dünyadaki dağılımı yönünden de bakmam gerekiyor. Öncelikle sunu ayırt etmek şart, Emperyalizm ve Kapitalizm(ya da serbest piyasalar) aynı şey değildir fakat emperyalizm, kapitalist düşüncenin şekillenmesinde büyük rol oynayan 'merkantilizm' akımının bir sonucudur. Eğer emperyalizm kapitalizm demek olsaydı, ABD'nin de Birinci Dünya Savaşın'da Mihver Devletleri arasında olması gerekirdi. Dikkat ederseniz, emperyalizm bugün 'sosyal sistemleriyle övünen' ve Fabian'ci sosyalizmin hala etkin olduğu Avrupa devletlerinin işidir. Hatta geçmişin en büyük emperyalist devletini şu an 'İşçi Partisi' yönetmektedir. ABD’ye emperyalist diye saldıran insanlar hala 150 yıl önceden gelen 'batı emperyalisttir=> öyleyse amerika'da emperyalisttir' önermesinin etkisindedirler.(Bu önermeyi dolaylı olarak aşağıdaki 'sakalli' arkadaş yapmıştır). Yine de tüm bunlar beni değişken X'in dünyadaki dağılımını emperyalizm gözlüğünden analiz etmekten vazgeçiremez.
Bu konudaki en yaygın argüman: "Afrikalılar Batıyı görmeden önce, batıyla buluşmadan önce çok mutlulardı çünkü limitleri dardı fakat batıyı görünce mutsuz oldular, çünkü istekleri artmasına rağmen hayat kaliteleri aynı kaldı.". Bu argüman ilk bakışta çok mantıklı geliyor çünkü değişken X i 0 olan kabile şefinin emperyalizmden sonraki değişken X i 20 lere 30 lara fırlıyor, yanı kabilenin ortalama mutluluğu 'manıdar' düzeyde düşüyor. Buna ilk sorulacak sorum şu: kabile şefinin ve 100 yaşına kadar yaşamış CEO'nun X’leri sıfırken hissetikleri mutluluk aynı mutluluk mıdır? Tabiki hayır! Bu sıfırların aynı olduğu düşüncesi, bilimsel olarak ispat edilmiş bir 'önyargı'dan kaynaklanır. 'Rosy Retrospection' olarak bilinen bu önyargı, geçmişin herzamana günümüze göre daha pozitif algılanması demektir. Bir nevi, yaşlıların 'nerede o eski bayramlar' serzenişlerinin sebebi de budur. Bu durumda 'nerde o mutluluklar' serzenisiyle aynı anlamı taşır.
Bu argümanın bize mantıklı gelmesinin temel nedeni 'tembelliktir'. İnsan beyninin doğası tembeldir ve sürekli pratik çözümler arar. Bu yüzden 'ah keşke hiç bu yerlilere teknoloji göstermeseydik de hepsi mutlu olsalardı' argümanı insan beyninin hoşuna gider. Halbuki zor olan 'dünyada herkezin teknolojiye erişim hakkı vardır' ve çetin yollardan geçse de bir gün bu hakka herkez kavuşacaktir' diyebilmektir. Dün 'hu hu boruşu' öttüren yerlilerin büyük kısmı bugün modern eğitim alıyor ve dünyadaki teknoloji döngüsüne katkıda bulunmaya hazır hale geliyorlar. Afrikalıların bugün teknoloji ve medeniyet geliştirip ihraç etme ihtimalleri bundan 300 yıl öncesine göre kat be kat daha yüksek. Aynı mantik Osmanlı devletine matbaanın geç gelmesine neden olmuştur ve sonuçları ortadadır. Bu örnek küreselleşmeyle de yakından ilgili olduğu için şimdi açmıyorum fakat ileride bu konuda da konuşacağımdan şüpheniz olmasın.
Teorik olarak şunu düşünmek bu konuyu daha açık hale getirecektir: Bundan 400 yıl sonra, dünyada suyun azaldığı zaman, aynı bize benzeyen, bizimle çok benzer bir gezegende yaşayan akıllı uzaylı medeniyetin dünyamızı işgal ettiğini düşünün. Varsayın ki, bu medeniyet bizden teknolojik olarak çok ilerde ve yeni kaynaklarla yaşamını devam ettiriyor. Onlar bizi işgal ettiğinde mutsuz mu olacağız? Gurur açısından olabilir fakat diğer açılardan bu işgalin insan ırkına çok faydalı olacağı bir gerçektir çünkü bu teorik uzaylılar, bize hayatın devam etmesi için yeni teknolojiler sunacaklar, sunmasalar bile Afrikalıvari bir şekilde onlardan koparıp alacağız. Bu durum emperyalizmle aynı kapıya çıkar. Misal, yamyamlığın 3 büyük nedeninden biri kıtlıktır ve emperyalizm'den sonra yamyamlık gözle görülür derecede azalmiştir. Bu da bir 'tesadüf' olamaz!
Bu yazıyı bir analiz amacıyla yazdım o yüzden çözüm sunmaya çalışmayacağım. Zaten bu kadar göreceli bir kavramda, tam olarak mutluluğu - serbest piyasalarla açıklamak da imkansız. Yazının amacı kendimi serbest piyasaların dünyadaki ortalama mutluğu ve mutluluk dağılımını olumsuz olarak etkilemediğine ikna etmekti ve bu konuda başarılı olduğuma eminim.
Bana bu meseleyi cozmemde yardımcı olan 'Don Sarpucci'ye saygılarımı iletiyor, bu yazımı ona ithaf ediyorum. Ah Ah! Nerede o eski ‘mutlu yamyamlar’...

















3 yorum:
Yiğidim her zamanki gibi yazını bir yandan klasik müzik dinleyerek bir yandan da zevk alarak okudum. Ellerine sağlık. Fakat bazı noktalara birkaç cümle ile değinmek istiyorum:
- Efendim öncelikle yaşam kalitesi, yaşam süresi ve yaşam beklentileri yönündeki tespitlerine genel olarak katıldığımı ifade etmek istiyorum. Ancak ufak bir not; 100 yaşındaki CEO ile kabile reisi arasındaki X=0 durumunda bu iki insan arasındaki mutluluğun aynı olmadığı konusundaki görüşünü ben desavunmama rağmen, bunun nedenlerini de biraz açıklamanı rica ediyorum. Mesela ne gibi şeylerden dolayı aynı olmayabilir? (Psikolojik etkenler, gelişmişlik düzeyi, çevresel faktörler aklıma ilk gelen, 'generic' önermeler. Peki başka neler olabilir?)
- İkinci olarak, bu kadar göreceli bir kavram olan mutluluğu açıklamanın kolay olmadığını dile getirmişsin. Zaten yüzyüze de konuşurken ben de bunu savunuyordum. Fakat bu kişisel göreceliliğe biraz daha değinmek iyi olabilirmiş. Mesela A kişisi için mutluluk, refah seviyesi ve de gelişmişlik ile alakalı olabiliyorken B kişisi için ise 'komünist' eksende bir eşitlik, sosyal haklar ve adalet anlayışı ile alakalı olabilir. Dolayısıyla serbest piyasalar mutluluğu açıklamakta yetersiz kalmaktan ziyade, 'geçersiz' kalabiliyor olabilir mi? (Öyle olduğunu savunmuyorum, sadece bir fikir ortaya atıyorum) Çünkü herkesin mutluluk algısının önemli bir faktörü serbest piyasa olmayabilir.
- Emperyalizmin bilgim dahilinde 'substantial' bir şekilde Roma İmparatorluğu ile başladığı aşikar ancak bugün ABD'ye atfedilen 'emperyalist' sıfatının hiç bi gerçeklik payı yok? Yazın serbest piyasalar odaklı ancak ABD emperyalizminin kültürel ve militer çerçeveden de değerlendirdiğimizde gerçekten de var olduğunu birazcık göremez miyiz? Ayrıca serbest piyasaları döndüren etkenlerden biri olan petrolü ele alırsak -ki en az su kadar değerli-, o da ABD tarafından mesela Irak'tan kanlı bir yolla alınmadı mı? Bu alınan petrolün satışı da serbest piyasaları döndüren 'commodity'lerden birisi değil mi?
- Zamanın en büyük emperyalist devletinin bugün işçi partisi tarafından yönetildiğini söylemişsin. Sanırsam bu, bir zamanlar 'üzerinde güneş batmayan imparatorluk' olan Büyük Britanya, yani bugünün İngilteresi olsa gerek. Peki orada iktidardaki ismi 'işçi partisi' olan bu partinin eylemleri, Marx'ın tanımladığı kavramlara ne kadar sadık kalan bir yönetim sergiliyor acaba? Sadece ismen, sözde bir işçi partisi olup aslında kapital bir ekonomik rejim uyguluyor olabilir mi?
- Bundan 400 yıl sonra bizim, bizi istila edecek uzaylılardan 'zorla' da olsa yeni teknolojiler koparabileceğimiz yönünde bi fikrin var. Peki zamanın emperyalisti ile yerlisi arasındaki güç farkının büyüklüğü ile, ilerinin teknolojik dünyasıyla, über-teknolojik uzaylısının arasındaki güç farkının büyüklüğü aynı veya benzer oranda mı olacaktır? Eğer fark daha büyükse, bizim bu teknolojileri koparma şansımız, tabi uzaylıların kötü niyetli olduğu varsayımıyla yaklaşıyorum işe, günümüzde Afrika'nın koparabildiğinden çok daha az olacakmış gibi gözüküyor.
Yazını bana ithaf ettiğin için teşekkürlerimi sunar, bir başka blog yazında görüşmek üzere yola koyulurum,
Don Sarpucci
Sagol Yorumlarin icin Ahmet
Sorularini tek tek yanitlamaya calisacagim. Ama oncelikle sana sunu belirteyim, bu analizi yaparken aslinda biraz curetkar davrandim cunku biliyorum ki mutluluk cok goreceli bir kavram ve ornegin sen mutlulugu analiz etmeye kalksan eminim tam tersi sonuclara ulasirsin ve haklilik payin ne sonuca ulastigin degil nasil analiz ettigne gore degisir.
Mutluluga gelince:
Misal;New Scientist'in yaptigi bir analize gore dunyanin en mutlulari Nijeryalilarmis. Aslinda sonuc benim anlattigim olayla tersi bir durummus gibi gozukuyor fakat aslinda degil cunku onemli olan yola bakmak.
Ben analiz yaparken biraz ustten ve zorlamaci bir bakis acisi kullnadim. Yani dedim ki hayat beklentisi fazlaysa, mutlulukta fazladir. Serbest Piyasalar bu yuzden mutlulugu artirmistir. Halbuki, su son 5 saniye icimde aklimdan gecen bir dusunce de benim mutluluguma buyuk etkilerde bulunabilir. Yada bir yamyam yamyamlik faaliyetini gerceklestirirken, CEO olsa bile almayacagi hazzi alabilir ve kendini tatmin olmus hissedebilir.
Fakat dusuncem su: her goreceli kavram gibi mutlulugunda goreceli olabilmesi icin bazi sabit gercekler gerekmektedir. Yoksa senin 'gorecelilik' teorin de bana gore goreceli olur ve kavram kaosu yasanir. bence bir kavram kaosu bazi seyleri yanlis ta olsa dusunmekten daha iyidir. Iste ben bu yanlisa dusme pahasina, boyle bir varsayimda bulundum.
0 larin esitsizligi
Burda 'rosy retrospection' olayinin uzerinde durmada yarar var. gecmiste herkez daha mutlu degildi. Ben serbest piyasalarin hakim oldugu bur dunyada dunyada ortalama mutlulugun giderek daha da artmak zorunda oldugunu savunuyorum. nedeni cok basit, mutlugu satisfaction olarak tanimlarsak(tam bir tanim degil ama anlayin artikin), rekabetci bir ortamda daha cok motiveler tureyecektir ve doalyisiyla bunlara ulasanlarin sayisida fazla olacaktir. Fakat bu motiveler arasi gelismeyi aciklamak can sikici.
Yerli adamin motivi 2 okuz yakalamakken sirket kurmak oldu ve buna bakarak mutluluk orani azalmali. Fakat boyle bir regresyon bizi insan beyninin islevlerini goz ardi etmeye zorlar. Insan beyni kendini rahatlatma mekanizmasiyla donanmistir. Yani sirket kuramayan bir adam, yine motivlerini 2 okuz yalamaya indirebilir,(beyinsel aktivite) fakat 2 okuz yakalayamayan adam: Iste o mutsuz bir adamdir.
Yan iserbest piyasalar mutlu olma firsatlarini artiriyor. Diyelim koyunde okuz yakalayamayan bir ezik yerlinin artik sirket kurup koylulerine posta koyma sansi var.Insan beyninin kendin irahatlatmasi icin pek cok alan acilmis oluyor.
Sosyalizmse insanoglunu yeniden ice donmeye zorluyor ve bu alternatifleri azaltiyor.
Emperyalist Amerika
Emperyalizm somurusuyle, gucun getirdigi dogal haklari birbirine karistirmamak lazim. O zaman osmanli da emperyalist oluyor fakat aslinda degildi. Biz kurdugumuz icin emperyalist degil demiyorum ama politikalarini incelersen somuruye dayanan bir duzeni yoktur. Ha su ayri, somurseydi bugun bu durumda olmazdik.
Gucun getirdigi haklar SSCB de de vardi Herhangi bir kominist dusuncenin icinde de vardir. Bu haklari Anarsizm haric hic bir ideoloji sokup atamaz cunku bir duzen saglamak icin gucun getirdigi haklari kullanmak gerekir ve insanlarin bu duzene ihtiyaci vardir yoksa devletlesme ve toplumlasma gudumuz hic bir zaman olmazdi.
Bu konuya fazla girmek istemiyorum ama sunu dusun: sence kapitalist devletler mi yoksa sosyalist devletler mi bu hakki daha fazla kullaniyor? Bu acidan bakarsak gercekten en emperyalist devlet SSCB oluyor:))Diyeceksin olur mu onlar bize kurtulus savasinda tufek verdiler, aqma sunu unutma Amerikada 2. DS de Avrupaya tufek verdi:) Ingiltere hakkinda iste tam olarak demek istedigim de bu.
Insanlar her ne kadar beyinlerinin onlara verdigi tembellik durtusuyle 'isci partisi' adina oy verselerde Marxin soyledikleriyle bir ulke yonetmek imkansiz. Bunun ornegi de Buyuk Britanya.
uzaylilar
Dedigim gibi ornegim teorik yani ben bu teknoloji ve guc farkini da esit varsayiyorum. Ama burda 2 ihtimal var. Uber uzaylilar iyi niyetli o zaman zaten teknolojilerini bizimle paylasacaklardir Uber uzaylilar kotu niyetli Emperyalistler gibi dunyamizi somurmeye baslayacaklar ve bizi kendi sistemlerinde isci yapacakalr. O zamanda bizim bu teknolojileri ogrenme firsatimiz olacak. Cunku dunyamizdaki kaynaklar bitmeye yuz tutacak ve bizlerin yasatmak ve daha fazla somurmek icin bize kendi olanaklarindan yararlanma sansi verecekler. Sunuda unutmamak lazim dunyada su an boyle bir durum soz konusu olamaz cunku artik gizlilik denen sey kalmadiya yakin, devletler bile gizli bilgiyi saklayamiyorlar kaldi ki sirketler saklasin o yuzden bilgi gittikce simetriklesiyor.
Bu arada TR ingiltere mandasi altina girse better-off olmazdi. Ataturk un degeri burda ortaya cikiyor, cunku birden fazla faktoru hesaba katarak bir mutluluk hesabi yapti, zaten bizde yamyam degildik yani.
Ahmetim cok yazdim pekde organize degil ama umarim sorularini cevaplayabilmisimdir.
Yigit
Yorum Gönder