Manidar Stimuliler

  • Bahane - SMS Goeben
  • Incil'e Referans
  • Beklenen $ok
  • Tezat yada Mukemmel Uyum
  • Ezeli Ihtiyac
  • Tarihe Kaybedenler
  • Insanoglu'nun Ozeti
  • Kucuk Egolar Evreni
  • Teori yada Plan
  • Cok-Yonlu Degisim
  • Ke$if yada Yagma
  • Son Umit - Katyusha
  • Kitalarin Islahi
  • Huzur ve Guzellik
  • Guc
  • Verimlilik Rapsodisi
  • Organizasyondan Gelen $evk
  • Negatif Rekabet
  • Piyasa Ozeti
  • Yaratici Yikim
  • Cesitlilik ve Nedenleri
  • Mucadele

Blog Hakkında

Yeni transferler cok yonlu gorusleri dolayisiyla blogu zenginlestirmek icin burada.
--------------------
Blogdaki amaç çok bencil.

Hergün aklımıza gelen yüzlerce düşünceden, gelişmeye değer olanları sistematikleştiriyoruz, onları insan içine çıkmaya zorluyoruz.

Bugün'sunu yaptım bunu ettim' tarzı ego tatminine yönelik bir blog kesinlikle olmayacak. Bu yüzden konu çeşitliği çok olmasına rağmen, odak noktası bu düşüncelerin karşı düşüncelerle diyalektiği olacak.

Alın Lan Birer İşçi...

0 yorum
Başbakanın TOBB üyeleri birer işçi alsın, ekonomi rahatlaşın açıklamasını dinleyince ve TOBB üyelerinin tepkisi üzerine yaptığı ‘emek sömürüsü’ çıkışını duyunca aklıma şu olay geldi. Bundan 100 yıl önce, henüz birinci dünya savaşından önce Amerika birleşik devletlerinde de bizimkine benzer bir işsizlik dalgası yaşanıyordu. Tabi o zamanlar, otomotiv endüstrisinin yeni gelişmeye başladığı, Amerikanın kapitalizme en fazla yaklaştığı yıllar. İşadamlarının başında, birer işçi alın diye diretende yok. İşte bu işsizlik dalgasında, günlük ücretler 1.6 dolara kadar düşmüş. Ama bu dönemde, kafası ciro eksi üretim maliyeti eşittir kar şeklinde çalışanlar tarafındanhiç beklenmeyecek hatta aptallık olarak nitelendirilecek bir olay olmuş. Ford Motor, günlük emek ücretlerini 5 dolar olarak belirlemis. Bu işin sosyal ve yönetimsel boyutunu tartışmak istiyorum.

Bu ilk bakışta Ford’un operasyonel karını büyük ölçüde düşüren bir karar. Fakat işin içyüzü değişik. Yüksek maaş hem en yetenekli çalışanları Ford’a çekmiş hem de işçi değişim oranını bir hayli azalmış. Bu düşük insan kaynakları maliyetleri demek. Nasıl bir hammaddeyi madenden fabrikaya taşımak bir maliyet gerektiriyorsa, bir işçinin çıkmasından dolayı doğan eksiği tamamlamakta bir maliyet gerektiriyor. Yüksek yetenekli çalışanlar ise hiç tartışmasız yüksek üretkenlik demek. Sonuçta, Ford bu maaş zammına rağmen, toplam maliyetlerini düşürmeyi başarmıs, hatta ürünlerini daha ucuz fiyattan pazara sürmeye başlamıs. Aynı zamanda büyümeye de devam etmis. Yani hem sosyal boyutta emeğe gereken değer verilmiş, hemde firma kazançlı çıkmış. Bir kazan/kazan durumu.

Dün Ege Cansen’in çok güzel bir tespiti vardı. Başbakanın ‘emek sönmürüsü’ değerlendirmesine çok nükteli bir dille karşı çıktı, ve eğer emek sömürüsü olsaydı bu memlektte işsizlik olmazdı dedi. Çok doğru, çünkü emek sömürüsü tanım olarak, emeği değerinden az çalıştırmak demek. Bu da fazladan kar getirir. Yani alınan her işçi, karlılığı artırır. Demekki hem işsizlik hem de emek sömürüsü aynı anda olamazmış. İşsizlik kişisel bir problem değil, sosyal bir problem.

Ford’un yaklaşımı da işletmelerin sosyal problemlere nasıl cevap vermesi gerektiğinin güzel bir örneği. İşletme etki alanı sınırları içinde, sosyal problemlere çözümler sunmalı. Ne oturup ağlamalı, ne de beklemeli.  Çünkü sağlıklı bir işletme sağlıksız bir sosyal atmosferde barınamaz. Yani sosyal atmosferin sağlıklı olması, işletmelerin kendi çıkarına. Ha eğer durum etki alanı dışındaysa(küresel ısınma gibi), ya halkın biliçini kullanarak bunu bir fırsata dönüştürmeli, ya da gerekli regülasyon için adım atmalı. En kötüsü reaktif oalrak oturup beklemek. Çünkü, kamuoyu oluşmadan, toplum için toplum pahasına iş yapmak genelde zarar getirir.(CHP). İşletmenin sosyal etkilerini tartışırken şu örneği akıldan çıkarmamak lazım. Bir otomotiv firması emniyet kemerini regülasyondan önce bir modelinde kullanmıştı. Ama halk bu duruma kötü tepki verdi ve firma üretimi durdurmak zorunda kaldı. Ta ki gereken kamuoyu oluşup regülasyon gelene kadar. Ne demistik: bazen sadece kalabalığa uymakta para eder!

Poker Surat vs Arbitraj Surat

0 yorum
Poker Surat, ne kadar şık bir ifade… Poker suratın zıddı ne acaba diye düşünürken aklıma geldi. Finans’ta arbitraj hiç riske girmeden para kazanma işlemine denilir. Poker suratlar ise genelde risk alıp belli etmeyenlerdir.. Bu yazımda bu iki farklı suratin farklılıklarını yazacağım. Belki sizde böylece çevrenizdeki suratlara daha değişik bir açıdan bakarsınız.

Poker suratın eşek gibi kalın derisi vardır.
Arbitraj suratın melun gözleri…

Poker suratın kahkahaları sendir, gürdür.
Arbitraj suratın mumyiz gülüşü hiç eksik olmaz.

Poker surat riski sever.
Arbitraj surat riski seveni sever, etinden sütünden faydalanır.

Poker suratin gözleri uzakları süzer.
Arbitraj surat fıldır fıldır ortamı keser.

Poker surat direkt yüze bakar.
Arbitraj surat şişkin arka cüzdan cebine…

Poker surat bunjee – jumping sever.
Arbitraj surat poker suratin o anda cebinden aşağı süzülen bozuklukları toplar.

Poker surat ‘spekülasyon’cudur.
Arbitraj surat ‘insider’cidir, manipülasyon sever.

Poker surat önce düşünür sonra adımını atar.
Arbitraj surat ne düşünür ne de adım atar, onun durduğu yer kayar.

Poker surat marketing, branding sever.
Arbitraj surat tansastan alıp, bakkala satar.

Poker suratlar masaya oturur.
Arbitraj surat kartları dağıtir.

Portfolio St-Dev Calculator

0 yorum


Haftasonumu finans ödevi yapmakla geçirdim. İnternette , işimi  kolaylaştıracak bir program aradım ama bulamadım. Haliyle kendim yaptım. Bari bloğuma upload edeyimde gelecek nesiller nemalansın .

Halihazırda linki bulunan Excel dosyası,  yatırım portföyünün standard sapmasını hesaplar. Tek girmeniz gereken portföyde kullandığınız varlık getirilerinin korelasyonları, şahsi standart sapmalar ve ağırlıklar. En fazla, 12 varlıklı bir portföy için hesaplama yapabilir. Portföy standard sapmasını en aza indirmek için, Data(veri) tabından Solver'a tıklamanız yeterli. 
Tüm ayarlar sizin için önceden yapıldı. 
Tüm hesaplamalar Markowitz'in teorisine uygundur. 

--------
Portfolio Standard Deviation Calculator
Click the link below to download the spreadsheet.
All you need to enter is the standard deviation of each individual asset, weights and the correlation coefficients. It can calculate portfolio st-dev up to a 12 asset portfolio. To minimize the standard deviation, go to Data tab - Solver. All parameters are set for your convenience.
All calculations are compatible with Markowitz's Portfolio Theory.
-------
DOWNLOAD
-------

İçimizdeki Mevziler

0 yorum
“Sigara İçmek Öldürür” yazısını okuduktan 2 saniye sonra yeni bir sigara yakmak , sokakta bir evsiz gördüğünde keşke herkes eşit şartlara sahip olsa diye içten geçirmek, özgürlüğün kısıtlancağının bilinmesine rağmen , içten içe keşke darbe olsa demek, bilezik çalıp 10 yıl bilezik alacak parayı kazanma şansından mahrum olmak ve daha bir sürü irrasyonel aktivite.



Tüm bu irrasyonel aktiviteler, insanın içindeki mevzi çatışmaları yüzünden kaynaklanıyor. Mevzi Çatışmaları işletmelerde, farklı amaçlara hizmet eden departmanların sadece kendi özel amaçlarına yoğunlaşması sonucu ortaya çıkan ve şirketi verimsizleştiren bir olay. Aynı terimi insan aklı aklı içinde kullanabiliriz. Aslında bizim kafamızda da sürekli mevzi çatışmaları yaşanıyor hatta, çoğu anlık kararımız bu mevzi çatışmalarını yaşadıktan sonra veriyoruz.

Varsayın ki, 1.5 iskender yiyip yağlarını dip pidesiyle güzelce temizledikten sonra, garson künefe ister misiniz diye soruyor. İşte o anda beynimizdeki departman müdürlerinin laptoplarına, acil bir durumu görüşmek üzere toplantı yapılacağını bildiren mail düşüyor. Hepsi toplantıya gidiyorlar ve künefe sipariş edip etmemek üzerine tartışıyorlar. Dil ve damak departmanı müdürü, bunun bize fazladan bir haz vereceğini savunuyor. Mide departmanı ise sessiz kalamıyor çünkü istifra eşiğinde. Bir ara finans departmanı, tahmini maliyet hesaplarını ve kaynakları ortaya koyuyor ve sonunda patron mantık karar veriyor. Bu toplantı bir saniye gibi kısa bir sürede olduğu için, farkına varamıyoruz.
Çıkan kararlar bir bütün olarak insanı iyi duruma getirmeyebiliyor. Aynı şirketlerde çıkan herkezin uzlaştığı ama 5 para etmez kararlar gibi. Çünkü burada patron mantık, yönlendirici kişi olmak yerine uzlaştırıcı kişi olmayı tercih ediyor. Özellikle uzun vadeli planları ya da sorumlulukları tam oturmamış kişiler, bu çatışmalardan en çok zarar görenler.

“Anı yaşa”, saçma laf. O anı yaşardı,sonuç; altın vuruş. Sanırım testereyle sevgilisini doğrayan kişide “anı yaşıyordu.” Tüm mortgage enstrümanlarını, emlak fiyatlarındaki yükselişe bağlayan ve piyasaya kakalayan “uyanıklar” da anı yaşamışlardı. Güzel haz ve zevkler çok çeşitlidir ve ikame edilebilirler, fakat bütün insan varlığı ikame edilemez.

Çözüm, bu toplantıların farkına varmak. Böylece kendimiz için , uzun vadeli fakat ulaşılabilir hedefler oluşturup, gelişebiliriz. Daha iyi konuma gelebiliriz. Burda, işin büyük kısmı patron mantığa düşüyor çünkü artık o uzlaştırıcı tavrından sıyrılıp, bu çatışmaları en aza indirmesi, toplantıdaki her müdüre hedef ve hedefe ulaşılması için yapılması gerekenleri hatırlatması gerekiyor.

Negatif Rekabet

0 yorum
“Çakaaalll !” , “Kıskananlar Çatlasın!”, “Cennette köle olacağıma, cehennemde kral olurum” lafları ve koca koca nazar boncukları… Bunlar toplumsal felsefemizin temelini oluşuturan dinamikler.

Çan eğrileri, kıyaslamalar, kendini iyi hissetmemizi sağlayan fakat bizi gerçeklikten uzaklaştıran önyargı yumağı rasyonelliştirmeler ve nihayetinde ‘negatif rekabet’. Bunlarda üstte bahsettiğim dinamiklerin sonuçları.

Tespitim şu: Rekabeti bize çok yanlış öğrettiler ve dolayısıyla rekabeti çok yanlış tanımlıyoruz.

Konunun köklerine inmek istiyorum. Bu mesele yeni değil, antik Yunandan beri var. Antik Yunanda, ışığın tanrısı ‘Apollon’ ve elinden şarabı eksik olmayan, (şimdiki)hippiliğin tanrısı ‘Dionysus’ arasındaki mücadele bu durumu yansıtıyordu.

Dionysus, duygularına göre yaşar ve karar verir. Yasanılan an önün için çok önemlidir. Hormonlarının esiri olmuştur. Apollon ise plancıdır ve mantığına öncelik verir. İşte bu ikisi arasındaki savaş aslında doğayla insan arasındaki savaştır.

Doğa kolaycıdır. Hiç bir nehir, denize dökülmek için dağları delmez. Etraflarından dolanır. İnsanla doğayı ayıran şey, yeteneğimiz, uzun süreli, planlı çaba verebilmemizdir. Bu mantığımızın bir sonucudur. Her medeniyet doğaya rağmen kurulur ve gelişir. Yani, insanlığı medenileştiren şey mantığımızdır. İnsan varlığı gereği değil mantığı sonucu medenileşmiş, uygarlaşmıştır. (tabi bu terimleri ilk akla gelen şekilde kullanmıyorum, çünkü 2 ağaç kesip ev yapmakta medeniyettir.)

Bu meselenin rekabetle bağlantısı aslında çok önemli. Çünkü hissettiklerimiz biyolojimizin, doğamızın(hormonlar dolayısıyla) bir sonucu. Rekabet denilince akla, bitmek bilmez kıyaslamalar, kıskançlık ve biri biri pahasına yapılan işler geliyor. Bu aslında rekabet değil, hazcı uyumdur( Yinede kolay anlaşılsın diye ‘negatif rekabet’ olarak adlandırıyorum). Hazcıdır çünkü hissettiklerimiz, yani çevremizdeki insanlardan daha iyi ya da daha kötü olma hissi, bizim rekabete bakış açımızı oluşturyor. Uyumcudur çünkü bu değerlendirmede kendimizi çevremizdekilere endekslemiş oluyoruz.

Pozitif rekabet ise, objektif olarak iyi yada kötü olmaktır. Örneğin matematikte Ahmetten iyi olmak yerine matematikte iyi olmaktır. İyi olma durumunu başka insanlara göre değil, objektif kriterlere göre belirlenir. Ve aslında rekabeti bu noktada kriterlere rağmen yaparız.

Çan eğrisini düşünün. Çan eğrisi tamamiyle sübjektif çünkü önemli olan notlar değil, sıralama. Sıralama önemli olduğu için insanlar birbiri pahasına yarışırlar ve birinin başarısı ötekinin başarısızlığı olabilir. Bu yüzden kıskançlıklar ortaya çıkar. Kıskançlıklan özgüvenle arasındaki ters ilişki, negatif rekabetin özgüveni de azalttığını yada özgüven eksikliğinden kaynaklandığını gösteriyor.
Negatif rekabet pragmatik düşüncenin de temelinde yatıyor. Toplumuz, düşünen ve planlayan yerine anlık olarak kazanç sağlayanları seviyor. Hinlik yapan bir gence Çakaaal demek ve yarattığı böbürlenme hissi( iltifat mahiyetinde)aslında bunun iyi bir örneği. Fakat kimse Einstein’a çakaaaal demez dememiştir.

Durumun çözümü ise, hissiyatımızın farkında olarak hareket etmek. Bir hayat görüşü belirleyip, hislerimizi mantığımızla eğitmek, komplekslerimizden kurtulmak. Negatif rekabet aslında bizim kendimize karşı cahilliğimizden kaynaklanıyor. Yani eğitilebilir bir şey. Özellikle şimdiki haz+mantık(olması gereken mantık>haz) bileşimini destekliyen dominant felsefede, ruhsal olarak rahatlamak istiyorsak kendimizi geliştirmekten,sınırlarımızı geliştirmekten başka çaremiz yok.